En Uzun Gece, En Uzun İndirimler! 7500 TL ve üzeri alışverişlerde %15 indirimi yakala!

Sarp Süerdaş ile Unholder'ların Hikayesi

image

I. Başlangıç: Matah'ın Hikayesi

— Sanat pratiğinin merkezinde “üretmek” değil “denemek” var gibi görünüyor.  Matah’ın hikâyesi nasıl başladı? 

Matah, bir koleksiyondan çok, benim hayatı anlamaya çalışma yöntemim. Denemelerden, başarısızlıklardan ve süreçten oluşan bir deneyim. Daha ziyade önemli olanın tamamlanmış bir şeye ulaşmak değil de soyut bir hissi somutlaştırma çabası olduğu kanısındayım. Her yeni karakter, bir öncekinin devamı değil; yeni bir sorunun cevabı gibi doğuyor.

— Üç boyutlu forma yönelmende ne etkili oldu?

Üç boyut, çok eskiden beri hayatımda olan ve oynamaktan hep keyif aldığım bi mecra oldu. Karakterler tasarlamaya başlayınca da fikri elle tutabilmek, yoğurarak geliştirebilmek zaten başka türlü olamazmış diye düşündürdü.

— Matah’ta “insana dair soyutlamalar” ifadesini sık kullanıyorsun. Sadece bir koleksiyon değil, bir düşünce alanı olarak tanımlıyorsun. Bu fikri biraz açabilir misin?

Matah bir keşif alanı, tasarlanmış bir objeler koleksiyonu değil. Dolayısı ile direkt ve mesajı çok net belirlenmiş bir anlatım yaratma derdim hiç yok, aksine yaratım sürecindeyken düşünerek geliştirmek ve sonuca beraber ulaşmak asıl keyfi ortaya çıkarıyor. Dönemsel olarak bazen sıkışmış, bazen coşkulu saçmalayan, bazen keyifsiz bir ruh halini o formun duruşunda, kafasının hafif eğikliğinde, elinin küçük bir hareketiyle göz kırpabilmeye çalışıyorum.

image

II. Unholder'ın Doğuşu

— Unholder, Matah’ın amiral gemisi figürü. İsmin çağrışımı güçlü: Holder tutan, Unholder tutamayan. Bu karakter nasıl ortaya çıktı?

Unholder, aslında kendi içimde çelişen bir tanım ile oldukça “tesadüfen” çıktı, ama gel gelelim tesadüf diye bir şey var mıdır? Bunu da sorgulamama çok sebep oldu çünkü ana formu tasarlamamın üzerinden aylar geçtikten sonra bir gün Unholder’ın hikayesini yazarken -yapay zeka yardımı ile- aslında hiç de tesadüfi olmadığı, aksine bir buçuk yıldır terapide kendimle ilgili uğraştığım konuya ait bir alt okuması olduğu gerçeğiyle yüzleştim. Ve aslında Unholder’ı bilmeden, kendimden yaptığımı o gün öğrendim, sonra ona da üretimime de bakışım oldukça değiştir.
 

— Biçimsel olarak çok sade ama duygusal olarak yoğun. Bu dengeyi nasıl kurdun? Üretim sırasında “tamamlandı” dediğin an nasıl bir andı?

Bu nasıl ifade edilebilir inanın bilmiyorum, tasarım projelerinde de benzer olan bir “tamam, daha fazla dokunmamalıyım” hissi vardır. Ben resim yaparken de, heykelde de o his gelene kadar devam ediyorum. Bazen hiç gelmezse de olmadığını kabul etmek de sürecin bir parçası olabiliyor. Ama geldiği zaman, işte o zaman karşısına geçip bakmanın keyfi de bir başka.

image

— Her Unholder tekil; hiçbir kalıp kullanılmıyor. Bu tercihinizde nasıl bir anlam var?
Bu biraz süreçten keyif almanın da getirdiği oyuncu bir karar aslında. Her Unholder’ın, Matah koleksiyonundaki her heykelin tek tek elimle oluşturulmuş olduğunu düşünmek keyif veriyor bana, çünkü o süreçten çok zevk alıyorum ve hızlandırıp mahrum kalmak istemiyorum.

— Koleksiyoner için bu tekillik nasıl bir deneyim yaratıyor sizce?
Koleksiyonerlerden aldığım genel geri dönüş, her birinin tek tek elle üretilmesi ve hatta kutularına kadar her bir detayını atölyemde kendim üretiyor olmam çok hoşlarına gidiyor ve çok etkileniyorlar. Dediğim gibi ben bu süreçten aldığım inanılmaz keyif sebebiyle tek bir detayını bile bugüne kadar atölye dışına taşımadım, içerisinde çıkan kitapçık hariç -onu da yapabilsem kendim yapardım- gördüğünüz her detay bu dört duvar arasında üretildi ve bundan çok gurur duyuyorum. Kendine yetebilen bir sistem kurabilmiş olmak çok tatmin edici geliyor. 

III. Art Toy Kültürü Üzerine

image

— Art toy kültürü dünyada büyüyor ama Unholder çok farklı bir yerde.  Sen kendini bu kültürün neresinde görüyorsun?

Dünya çapında tüm kültürlerin, zorlamasız ve samimiyetle ona katkıda bulunarak, değer katmaya uğraşarak geliştiği kanaatindeyim. Her toplumun farklı kültürlere adapte olma, kabul etme, özümseme hızı farklı ve Art Toy kültürünün daha dünya sanat piyasalarını salladığı kadar Türkiye’yi sallamıyor olması, sallamayacağı anlamına gelmiyor. Türkiye’de, benden önce de başlayan ve çok başarılı işler çıkartan çok değerli sanatçı arkadaşlarım var. Ben hep beraber içimizden geldiği gibi, gerçek halimizle bu üretimlerimize devam ederek zaten bu kültüre karşı sorumluluğumuzu yerine getireceğimizi düşünüyorum. 

— Türkiye’de art toy kültürü henüz çok yeni. Sence yerel sanat sever bu fikre nasıl yaklaşıyor?

Bunu zaman gösterecek bence, daha kimsenin tam olarak bu konuda kapsamlı bir değerlendirme yapabilecek kadar hacme sahip olma lüksü sanırım olamadı. Şunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim, eserleri gördüğü zaman insanların verdiği tepki, yüzlerindeki duygu ve merakları çok doyurucu ve bir sanatçı olarak tam da almak istediğiniz şekilde. Bunu da eğer başlangıç sayarsak, daha ne olsun, değil mi ama.

— Hipicon’un bu kültürü yaymadaki rolünü nasıl görüyorsun?

 Hipicon, tasarımı sadece “satılabilir bir ürün” değil, “anlamı olan bir obje” olarak gören bir yer.
O yüzden Unholder’ı artık açmalıyım dediğim andan itibaren görmek istediğim, en doğru tercih olduğunu düşündüğüm her Hipicon’du, hem benim hem de Unholder için en doğru adım. Bir kültüre hizmet etmek ve geliştirmek için, bu birlikteliğimiz ile, tam gereken doğru donanımların bir araya geldiğini ve bu kültüre yeni bir başlangıç yaptığımızı hissediyorum.

IV. Süreç ve Gelecek

image

— Her eserinizi tamamen elinizle üretiyorsunuz. Bu süreç ne kadar sezgisel, ne kadar planlı?
Önce bir duygu, bir dert, bir dürtüden başlıyor her şey. Sonrasında önce dijital sonra da fiziksel dünyada malzeme ve benim malzemeyi yönlendirebilme kapasitem ile yavaş yavaş form tamamlanıyor. Plan doğal olarak üretim sürecinde oluşuyor ve fakat her zaman 180 derece değişebileceğini kabullenerek ve buna hazır olarak ilerliyor.

— Malzeme seçiminiz neyi belirliyor?
Malzeme benim için “karakterin sesi”.
Bazısı mat olmalı, bazısı ışığı yansıtmalı. Bazısı eline batmalı, bazısı pürüzsüz olmalı. Aynı rengi gibi, boyu gibi, duruşu gibi malzemesi de “tam” olmalı.

— Yeni koleksiyon Airborne Fossils’tan bahsedelim. Ne bekliyor bizi?
Bu kez daha büyük ölçekli işler var.
Unholder’da izlediğim yola az çok benzer bir şekilde, küçük versiyonun yanı sıra, 80 ila 175 santimetre arasında, yani artık “masaüstü değil, oldukça büyük ve mekânı dönüştüren” işler.
Temeli ise, yine benzer, öncelikle canım istedi yaptım, daha derinde ise ne dürttü de bu şekilde yaptım, ona beraber karar verelim.

— Son olarak, Unholder’ı hiç görmemiş birine nasıl anlatırsınız?
Bir figür değil, bir his diyebilirim. Çok içten ve tarifi kelimelerle ifade etmesi zor bir duygular birliği gibi geliyor bana.

Unholder'ları keşfetmek için: https://www.hipicon.com/sarp-suerdas