Pazar Rotası: Bomonti’den Kurtuluş’a
Altuğ GÖNÜLAL / @strollingistanbul
Ramazan, Paskalya ve Pesah’ın aynı döneme denk geldiği; baharı karşıladığımız bugünlerde, İstanbul’un kozmopolit geçmişine tanıklık eden mekanları keşfetmek isteyenler için, Bomonti – Feriköy - Kurtuluş aksı keyifli bir Pazar Rotası sunmaktadır. Yürüyerek kolaylıkla gezebileceğiniz rotanın durakları; mimarisine hayran kalacağınız yapılar, merakla dolaşacağınız antikacılar, harika fotoğraflar çekebileceğiniz sokaklar ve midenizi şenlendireceğiniz tarihi pastanelerden oluşuyor.
Rota üstündeki durakların konumlarını buradan görüntüleyebilirsiniz.
1870 Beyoğlu Yangını’nın en önemli sonuçlarından biri gayrimüslimlerin Pera’nın kuzeyine, Pangaltı civarındaki yeni yerleşim bölgesine taşınmaları olur. Böylelikle yüzyıllardır bir Rum köyü olan Tatavla (Kurtuluş) ve çevresindeki Bomonti, Feriköy ve Pangaltı semtleri, gayrimüslimlerin yaşamayı tercih ettiği semtlere dönüşür. Mübadele sonrasında bölgenin özgün demografisinde yaşanan bozulmalara rağmen; günümüze ulaşabilen görkemli kiliseler, mezarlıklar ve sivil yapılar, İmparatorluğun son yıllarındaki Gayrimüslim kültürünü halen yansıtmaktadır.
Rotamıza, Bomonti bölgesine adını veren etkileyici bir endüstri yapısından başlıyoruz. Burası 1892 yılında İsviçreli Bomonti Kardeşler tarafından ‘’Bomonti Bira Fabrikası’’ adıyla kurulan ve Osmanlı İmparatorluğu’na modern bira üretimini getiren ilk fabrikadır. Aynı dönem, Kuzey Avrupa ülkelerinde oldukça yaygın olan ‘’biergarten’’ kültürünü Osmanlı sosyetesine tanıtmak amacıyla, fabrika civarında ‘’Bomonti Bira Bahçeleri’’ adlı kamusal mekan birimleri dahi yaratılır. Daha sonra 1911’de başlangıçta rakip olduğu bir nektar firmasıyla birleşerek Bomonti – Nektar Fabrikası adını alır.
1938 yılına kadar faaliyetlerini sürdüren fabrika, bu tarihten sonra Tekel İdaresi’ne devredilir. Aynı yıl Bomonti ailesi de Mısır’a göç ederek 1950’li yıllara kadar Bomonti ve Bomonti – Pyramides adıyla bira üretimiyle meşgul olur. Tekel İdaresi 90’lı yılların başına kadar Bomontiler’den kalan fabrikada üretime devam eder. 2000’li yıllara gelindiğinde ise bölgede başlayan dönüşüm ve fabrikanın atıl kalmasıyla birlikte yapının yeniden işlevlendirilerek farklı hizmetlere açılmasına karar verilir. Mimar Han Tümertekin ve ekibinin restorasyon projesini üstlendiği fabrika, ‘’Bomontiada’’ adı altında müze, sergi, konser alanları ve yeme-içme mekanlarının bir araya geldiği bir komplekse dönüştürülür.
Fabrikanın avlusunda günün ilk kahvesini içerken, yapının mimari detaylarında seyre dalabilirsiniz. Ayrıca içeride yer alan Ara Güler Müzesi’nde, Güler’in 50’li-60’lı yıllarda çektiği siyah-beyaz İstanbul fotoğraflarına dair arşivi de inceleyebilirsiniz.
Fabrikanın bir alt caddesinde İstanbul’un meşhur Feriköy Antika Pazarı yer alır. Aklınıza gelebilecek her türlü antika eşyayı, burada açılan tezgahlarda kolaylıkla bulabilirsiniz. Pek çok müdavimi olan pazara erken saatlerde gelmek; kalabalığa girmeden rahatça gezmek açısından faydalı olacaktır.
Antika Pazarı’ndan Feriköy’e doğru ilerlerken Sadık Şendil Sokak üzerinde harabe bir konak yer alır. Yıpranmışlığına rağmen cephesindeki Art Nouveau detaylar çok etkileyicidir. Her önünden geçtiğimde merak ve hayranlıkla incelerim.
Yapı ilk olarak 1846 yılında yatılı bir Fransız Okulu olarak yaptırılır. Sonraki yıllarda Fransız rahibelerin yaşlı ve yetimlere baktığı bir bakım evine; son olarak da Adil Çocuk Evi adında bir anaokuluna dönüştürülür. Yakın geçmişte ise kaderine terk edilir. Oldukça özgün bir mimarisi olan bu yapının korunması için, umarım en yakın zamanda gerekli önlemler alınır ve nitelikli projeler üretilir.
Abide-i Hürriyet Caddesi’ne çıkmadan önce, Arpa Suyu Sokak üzerinde her geçişimde fotoğraflarını tekrar tekrar çektiğim bitişik nizam iki yapı bulunur. Biri balkonlu, diğeri cumbalı olarak kurgulanan yapılar, Feriköy’ün etkileyici Art Nouveau örneklerindendir. Evlerin karşısında ise Saint Michel Fransız Lisesi yer alır. Günümüzde hala aktif olan okul, İstanbul’daki beş Fransız lisesinden biridir.
Sıradaki durağımız Feriköy Latin Katolik Mezarlığı. Mezarlık gezmek ne kadar ilgi çekici olabilir diye düşünmeyin; çünkü burayı mermer heykellerle çevrili bir açık hava müzesi olarak değerlendirmek daha doğru olacaktır. 1857 yılında İstanbul’da yaşayan Katolikler için bir mezarlık tahsis edilir ve daha sonra değişik yerlerdeki Katolik mezarları da burada toplanır. Mezarlıkta farklı mimari üslupta ve oldukça heybetli olan aile mezarları bulunmaktadır. Mezarlardaki heykeller ve monogramlar, burada yatan kişilerin hikayelerini simgelemektedir.
Türkiye’deki ilk şapka üreticisi Jozsef Ürmenyhazi’nin; Pera’daki Palazzo Corpi’nin sahipleri Cenevizli tüccar Ignazio Corpi ve ailesinin; 1900 yılında Raimondo D’Aronco’ya yaptırılan İstanbul’un ilk modaevi Botter Apartmanı’nın sahipleri Jean Botter ve ailesinin mezarları da burada bulunmaktadır. Mezarlık, sanatsal değer açısından Avrupa’daki örneklerle yarışır bir atmosfere sahiptir. Meraklısı için, mezarlığın hemen bitişiğinde bir Protestan Mezarlığı; yakın mesafede ise Şişli Rum ve Ermeni Mezarlıkları vardır; gezi planınıza buraları da ekleyebilirsiniz.
Rotamıza Baruthane Caddesi’nde özel bir mekanla devam edelim. Bana göre İstanbul’da en iyi paskalya çöreğinin yapıldığı yer Üstün Palmie Pastanesi’dir. İçeri girer girmez sakız ve mahlebin mis gibi kokusu etrafınızı sarar. Vitrini her yıl olduğu gibi bu baharda da çörekler, renkli yumurtalar ve tavşan şekilli çikolatalarla süslüdür.
Pastanenin sahibi Fehmi Yılmaz, 50’li yıllarda Bolu’dan İstanbul’a göç eder. Lozan ve Rönesans Pastaneleri gibi dönemin ünlü işletmelerinde, Rum ustaların yanında işin inceliklerini öğrenir. Mübadele yıllarında Rum dostu Yorgo Fotiadis, Beyoğlu’ndaki pasta atölyesini Yılmaz’a devreder ve burası 26 yıl boyunca Palmie Pastanesi adıyla işletilir. 2005 yılında Kurtuluş’a taşınan pastane, Üstün Palmie adıyla birbirinden lezzetli ürünlerini sunmaya ve bölgenin kültürel belleğine katkı sağlamaya devam etmektedir.
Esnafıyla, komşuluk ilişkileriyle mahalle kültürünü halen yaşatan Kurtuluş Caddesi’nde yürürken Sümer Palas, Cezayirli Apartmanı ve Baraz Apartmanı gibi 19.yy neoklasik yapıları inceleyebilirsiniz.
Cadde üzerindeki 147 numaralı iş hanının girişinde, sanatçı Güngör Kondu tarafından yapılmış büyük bir seramik pano yer alır. Eserin üzerinde bulunan ve yapıldığı döneme göre oldukça gösterişli bir tasarıma sahip olan M&M monogramı, vergi rekortmeni ve genelev patroniçesi olarak tanıdığımız, iş hanının sahibi Matild Manukyan’ı temsil etmektedir.
Osmanlı döneminde Aya Dimitri Rum Kilisesi’nin hemen önünde bir meydan bulunmaktadır. Cumhuriyetin ilk yıllarına kadar, Ortodoks cemaati her yıl Paskalya’ya tekabül eden kırk günlük oruç öncesinde, şehrin her yerinden buraya yürüyerek; kilisenin önünde Baklahorani Festivalini kutlar. Katılanlar giydikleri maskeler ve çılgın kostümlerle şarkılar söyleyip dans ederek tüm yılın stresini atar. Tatavla’ya tramvayın gelmesiyle birlikte, festival tüm İstanbullular tarafından sahiplenilir ve büyük bir şehir karnavalına dönüşür. 40’lı yıllarda ise dönemin idari çevreleri tarafından suç ve ahlaksızlıkla ilişkilendirilen festival yasaklanır. Geçtiğimiz yıllarda ise mahalle gönüllüleri tarafından yeniden düzenlenen festival, her yıl kutlanmaya devam etmektedir.
Güzergah üzerinde bulunan bir diğer kilise, Aziz Athanasios adına yapılmış olan Aya Tanaş Rum Ortodoks Kilisesi’dir. 1828 yılında Agiropoleos Serafim tarafından inşa edilen yapı, Padişah fermanıyla yapılan ilk kubbeli kiliselerdendir. Kilisenin yer aldığı bölge 40’lı yıllara kadar bostanlar ve mezarlıklarla çevrilidir. Artan göçler ve çarpık kentleşmenin neticesinde kilisenin çevresindeki bölgenin özgün dokusu zarar görmüştür. Kilise, halihazırda azalan Rum nüfus nedeniyle Mardin kökenli Süryani cemaatine hizmet etmektedir.
Son durağımız İstanbul’un en zarif ağaçlarından olan servi ağaçlarıyla çevrili bir mezarlıktır. 1865’te inşa edilen Aya Lefter Rum Ortodoks Mezarlığı’nın içerisinde aynı isme sahip, 1880 yapımı küçük bir kilise yer alır. Gül pencereleri ve eğimli çatısı neogotik üslubun özelliklerini yansıtır. Bu mezarlıkta da yine oldukça gösterişli olan yüzlerce aile mezarı yer almaktadır.
Kaynaklar:
• Cengizkan, M. (2000), ‘’Endüstri Arkeolojisi Yapılarının Korunması ve Yeniden İşlevlendirilmesi’’, Domus, sayı 8, s. 50-51.
• Sağlam, N. (2017), ‘’Bir Semte Adını Veren Bomonti Bira Fabrikası’’, UTAD, sayı 1, s.37-50.
• Aksoy, E. (2015), ‘’Başlangıcından Günümüze Türkiye'de Fransız Okulları’’, Synergies Turquie, sayı 8, s.29-46.
• Suman, F. S. (2018), ‘’Neoclassical Funerary Monuments at the Feriköy Latin Catholic Cemetery in Istanbul’’, Art-Sanat, Ocak, sayı 11, s.365-392.
• Payır, S.Z. (2014), ‘’Immorality, Misbehavior and Transgression: The Unorthodox Greeks
• Vardar, N. (2020), ‘’Carnival Celebrations in Istanbul: The Chancing Perception and Experience of Apokries and Baklahorani’’, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Boğaziçi Üniversitesi, s.45-80.